Cem Yılmaz'dan bedava Chicago müzikali!
Aşağıda göreceksiniz; İş Bankası'nın Cem Yılmaz'lı ikinci reklamını Reklametre'de geçen haftanın ilk beş reklamı arasına aldık.
Ancak bu kesinlikle stratejiyle ilgili verilmiş bir puan değil. Daha çok yapım kalitesi, oyunculuk, yönetmenlik kalitesiyle verilmiş bir puan. Stratejide ise sorunlarım var.
İlki ve en önemlisi 88'inci yıl bitmesine rağmen niye geçmişe takılıp kaldık?
Reklamın geçmişte geçiyor olması mesaja ne katıyor?
Üstelik de Chicago müzikali havasındaki reklamın çevresel yoldaki mesajı ne?
İş Bankası bir Amerikan bankası geçmişine mi sahip?
Yoksa o dönemin zenginleri böyle yaşıyordu ve İş Bankası da onların bankası mıydı?
Hani o dönemin halktan kopuk aydınlarının!
Acaba İş Bankası'nı kuran Atatürk'e bu reklamı onaya götürseler sizce ne derdi?
Onaylayacağını sanmıyorum. Belki de İş Bankası bize geçmişle gelecek arasında bir köprü kurarak bir mesaj vermek istiyor! Neydik, ne olduk gibilerden. Ne dersiniz?
Bu yolda düşüncelerim uzar gider.
Diğer yola gidelim. İş Bankası reklamın özünde bize tasarrufun iyi bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyor. Yani "Har vurup harman savurma", "Tasarruf et" diyor.
Bir tür "Paraları saç, saç, saç." Avivasa reklamı yani. İkna oluyor muyuz? Komik olmayalım. Daha önce Panasonic, Telsim, Doritos, Opet, Telekom reklamlarında oynayan bir ünlünün söylediğine artık tüketici niye inansın? Artık o ünlünün bir oyuncu olduğunu biliyor ve yaptığının da "reklam" olduğunu...
Cem Yılmaz Bill Cosby'leşiyor
Cem Yılmaz'ın reklam yıldızı olarak yavaş yavaş Bill Cosby'nin kaderini paylaşacağını düşünmeye başladım. Bill Cosby de zamanında Cem Yılmaz gibi çok sayıda ürünün reklamında oynamıştı ve bir araştırmada son zamanlarda yer aldığı reklamların o markalara ve kendine itibar kaybettirdiği anlaşıldı.
Şunu söyleyeyim burada ünlünün yaptığı bir şey yok. Yani süreç Cem Yılmaz'ın başarısızlığında değil, farklı markalarda oynamanın tüketici üzerinde yarattığı algıdan kaynaklanıyor. Sorunun kaynağı medyalanmış iletişim etkisi. İş Bankası sonraki reklamlarında bu etkiyi düşünse iyi olur.
Diğer bir yola daha gidelim. Cem Yılmaz'ın İş Bankası ile ilişkisi ne? Reklamdaki rolü 88 yıl önce İş Bankası reklamlarını çeken bir yönetmen. Yani reklamda ne "İş Bankası'nda tasarruf ediyorum" diyor ne "İş Bankası'nda tasarruf edin" diyor ne de "İş Bankası'nda tasarruf ediyorsunuz" diyor. Cem Yılmaz'ın markayla ilişkisi sadece "İş Bankası'nın kalitesine uygun reklam çekmek..."
Buradan da anlıyoruz ki, Cem Yılmaz markasıyla örtüşen kalite, liderlik ve prestij algısı İş Bankası markasına transfer edilmek isteniyor. Büyük bir yapım, eğlenceli bir filmle de bu "kalite, liderlik ve prestij" algısını taçlandırıyor.
Amaç buysa İş Bankası amacına ulaşıyor. Ama ben diyorum ki, Cem Yılmaz'ın varlığı zaten bu algıyı yaratıyor, o halde onu niye bankaya yaklaştıran ve markaya dokunan hale getirmiyorsunuz?
"Günaydın Türkiye" gibi mükemmel bir kampanya devam etseydi reklam yatırımının geri dönüşü daha maliyet-etkin olmaz mıydı? Cem Yılmaz "Günaydın Türkiye"ye eklemlenemez miydi? Sorularım bunlar. Kızmak yok. Hatalıysam lütfen ara...
Medya planlama şirketlerine protesto: Ezberi bozun...
Medya planlama şirketleri zaman zaman müşterilerine medya analizleri yapıyorlar. Benim gördüğüm çoğu zaman bu analizlerde bildiğimiz şeylerin tekrarlandığı ya da ezbere medya analizleri yapıldığı.
Alın size bu ezber analizlerden biri. Dün e-postama düştü. Ve de kan beynime sıçradı. BİAK'ın 10'uncu dönem analizleri yayınlanmış, bu büyük medya planlama şirketi hâlâ 9'uncu dönem verilerini müşterilerini sunup çok büyük bir haksızlık yapıyor.
Bakın "gazete profilleri" başlığı altında yaydığı bilgiye...
· Radikal, Cumhuriyet, Hürriyet, Vatan ve Milliyet gazetelerinin AB profili en yüksektir.
· Üniversite mezunları, tüm kişilere göre Hürriyet, Radikal, Cumhuriyet, Vatan ve Milliyet gazetelerini daha fazla okumaktadır.
Bu büyük bir ezber! Çünkü geçen hafta pazar günü bu köşede de tablolarla ifade ettiğim gibi BUGÜN Gazetesi 10'uncu BİAK sonuçlarına göre önemli demografik kategorilerin hepsinde ya birinci ya ikinci.
Ama gelin görün ki, bizim medya planlama şirketlerinin kafasındaki şablonları değiştirmek hâlâ mümkün değil. Ne yapsak bilmiyorum!
Tüm medya planlama şirketlerinin önüne BUGÜN çalışanları olarak bir bir gidip gerilla protesto eylemi mi düzenlesek acaba? Hani "Bozun şu ezberi yoksa biz ağzımızı bozacağız!" gibilerinden...
Yoksa daha yumuşak mı bir protesto olmalı: "Madem araştırma okumayı bilmiyordun niye çıktın kavağa" gibilerinden...
Veya daha hafif bir protesto: "Reklamımızı çalmayın ahımızı almayın!" gibilerinden... Sizce ezberci medya planlama şirketlerine hangi tür protesto yakışır?
Reklametre (30 Aralık 2012-5 0cak 2013)
En İyi TV
1) Şamil Şener (Vakıfbank)
2) Uyuyan esnaf (Avea)
3) Tasarruf (İş Bankası)
4) Araba yıkama (Freecard axess)
5) Gece bekçisi (Coca-Cola)
En İyi İnternet
1) Samsung-Single Bells
facebook.com/SamsungTurkiye
2) Marmara 34-Harbi Bira Haketi
www.harbibiracilar.com
3) Ford-Büyük Takip
facebook.com/FordTurkiye
Özgür Karaçak'tan Özgürce...
Suça göz yuman reklamverenler var
2013 model harika bir BMW X6 otomobil var. Araç en dolu donanım paketine sahip. BMW M Sport paketinden tutun da aklınıza gelebilecek tüm lüks bu araca sığdırılmış vaziyette. Ve müthiş bir fiyata satılıyor. Piyasa fiyatı yaklaşık 356 bin TL iken bu araç sadece 15 bin TL. Süper değil mi?
Şu anda irtibat bilgilerini versem kaçınız hemen arar? Tahmin ediyorum ki hiçbiriniz aramaz. Çünkü böyle bir durumda ilk olarak aklımıza aracın çalıntı olması, kaçak olması veya bunlara benzer çok büyük ve yasal olmayan bir problemi olması gelir. Durum sizi rahatsız eder ve aklıselim herkesin yapacağı gibi uzak durursunuz.
Peki birçok sevgili reklamveren aynı durumu dijital reklam ajanslarını seçerken niye düşünmüyor?
Yapılacak işe harcanacak zaman, kullanılacak ekip büyüklüğü ve fikrin ederi işin fiyatını oluşturuyor, bu konuda kimsenin itirazı olacağını zannetmiyorum. Ajanslar arası fiyat farklılıkları da ağırlıklı olarak fikrin ederine talep edilen parada oluşuyor.
Hammaddesi akıl, tecrübe ve yetenek olan bir sektörde bu ayrışma da doğaldır. Özetle üç aşağı beş yukarı oluşacak optimum bütçe herkesçe malumdur aslında.
Ancak birçok konuda süreç tamamlandığında matematiksel olarak mümkün olmayan rakamlara anlaşmalar imzalandığını okursunuz. Kimse de "iyi de bu parayla ajans çalışanlarına maaş mı ödeyecek? Sigortalarını mı yatıracak? Giderlerini mi karşılayacak? Kâr mı edecek?" diye sormaz.
Ben sormayan herkese söyleyeyim, bu sorulardan en fazla iki tanesinin cevabı evet ve bu evetler kesinlikle çalışanlarla ilgili soruların cevapları değil.
Piyasada bu süreci çok iyi yürüten reklamverenler de var. Örneğin Turkcell. Kendileriyle çalışmak isteyen tedarikçilerini öyle bir tarıyorlar, o kadar kritik ve önemli sorulara cevap alıyorlar ki, inanamazsınız. Siz de tedarikçi olarak kendinizi güvende hissediyorsunuz.
Demem odur ki, ajansınızı seçerken yaratıcı işler bir kriterdir, ama iş ortağınızın tüm yasal prosedürlere uyuyor olması da bir kriter olmalıdır.
Yoksa siz bir şeyleri ucuza alabilirsiniz ama, var olan bir büyük ayıba ve suça da göz yummuş olursunuz. Unutmadan, geçen hafta hoca benim yazıyı tırpanladı, bu yazıda 2013 hepinize sağlık, neşe ve huzur getirsin diyeyim..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder